www.ejdermafyasi.com
TÜRK Online MAFYA Oyunu

TÜRKİYE'DE MAFYA

Nuri Ergin
Karagümrük Çetesi olarak bilinen organize suç örgütünün elebaşı. Çok sayıda cinayet ve silahlı yaralama olayına karıştığı iddiasıyla İstanbul ve Eyüp adliyelerinde yargılanan Nuri ve kardeşi Vedat Ergin, isimlerini ilk kez 12 Ağustos 1998'de Eyüp Adliyesi'ndeki bir duruşmaya getirildikleri sırada cezaevi aracından firar ettiklerinde duyurdu.

30 Kasım 1998'de kardeşi Vedat ve beş adamıyla birlikte yakalanan Nuri Ergin, Sibel Can'a seks kasetiyle şantaj yaptığı iddia edilen Can Kuzu'yu dövüp çıplak fotoğraflarını çektiği yönündeki iddialarla da gündeme geldi. Bu olay üzerine sanatçı, Can, Kuzu'yu etkisiz hale getirmek için Ergin'e başvurduğu gerekçesiyle emniyette 48 saat gözaltında kaldı.

"Yatak odası çetesi"

Amerikan Haber Ajansı Associated Press'in dünyaya "yatak odası çetesi" diye tanıttığı çetenin elebaşısı Nuri ve kardeşi Vedat Ergin'in şantaj olayından sonra gerçek yüzleri ortaya çıktı.

Fatih ve Karagümrük bölgesini yıllardır kan dökerek haraca bağlayan, 1997'de Metris Cezaevi'nde çıkan isyanın elebaşısı Ergin kardeşler çetesinin çökertilmesinin, Sibel Can'a şantaj yapan Kuzu'nun, çete tarafından kaçırılarak işkence yapıldığının ortaya çıkmasıyla gerçekleştiği belirlendi.

Olayla ilgili ifade veren Nuri Ergin, Selçuk Ural'a tehdit, Sibel Can'a hakaret yağdırdı. Ergin, "Selçuk Ural, bir daha denize kaçamayacak. Onu mermi manyağı yapacağım", kardeşi Vedat Ergin ise "Sibel Can Balkan kaşarıdır" sözleriyle dikkat çekti.

İstanbul DGM'de görülen duruşmalar sırasında Ergin kardeşlerden yardım almadığını iddia eden Can'la çete üyeleri arasında gerginlikler yaşandı.

Duyar'a cezaevinde infaz
Afyon Cezaevi'ne sevk edilen Ergin kardeşler, 15 Şubat 1999'da Sabancı suikastı sanığı Mustafa Duyar'ı kurşun yağmuruna tutarak öldürdüler.

Olay sırasında Tansu Çiller'in başbakan olduğu dönemde örtülü ödeneği dolandırmakla suçlanan Selçuk Parsadan'ı da başından vurdular.

Bu olaylardan sonra Ergin kardeşler, Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Ancak aynı cezaevinde Alaattin Çakıcı ve Erol Evcil gibi çete davası sanıklarının da bulunması yeni olaylara sahne oldu.

Cezaevine cep telefonu sokulduğu iddiaları üzerine arama yapan cezaevi yönetimi Nuri Ergin'de bir telefon buldu. Cep telefonu, kavgalı oldukları yönünde basında çıkan haberlerin aksine iki çete elebaşını da birbirine yakınlaştırdı.

Alaattin Çakıcı, avukatı aracılığıyla Ergin'e yazdığı mektupta temin ettiği telefonunun çok işine yaradığını belirterek, "Kardeşim Gencay Çakıcı'nın vurulması 16 yaşında bir çocuğun yapacağı iş değil. Doğru bilgiyi senden alacağım" dedi.

Cep telefonunun içeride rahatlıkla kullanıldığı yönünde basında çıkan haberlerin ardından cezaevi yönetimi, bir sistem yerleştirerek telefonların çalışmasını engelledi. Bunun üzerine Nuri ve Vedat Ergin kardeşler, "işlerine yaramadığı" gerekçesiyle cep telefonlarını cezaevi yönetimine teslim etti.

Ancak bir süre sonra Çakıcı'nın "Bu cezaevi ya ona ya bana dar gelecek" yönünde bir açıklama yaptığının ileri sürülmesi üzerine Nuri Ergin, basına gönderdiği açıklamayla sert tepki göstererek, "Bana dostane mektuplar yazan biri düşman ise başımız üstünde yeri var. Önümüz bayram, açıkta kalınır" dedi. Bunun üzerinde Çakıcı bir avukatı aracılığıyla kamuoyuna gönderdiği başka bir mektupla Ergin kardeşlere meydan okudu. Çakıcı, mektupta; "Nuriş ve Vedat denen, kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegillere: Biraz adamlığınız varsa, basına demeç vermeyin, bu cezaevinde siz altı kişi bir arada yatıyorsunuz, ben de tek yatıyorum. Gereğini yapmazsanız, yapmayıp da basına demeç verirseniz ********siniz" dedi.

Çakıcı'ya savaş açtı
Mektup savaşlarında Nuri Ergin, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Çakıcı hakkında ağır sözler söyledi. Ergin, "Çakıcı adam mı, madam mı?", "Şerbeti katmerli şambabası", "Voltajı düşük sihirli lamba", gibi sözlere yer verdi.

Ergin, Çakıcı'ya yönelik koruma istediği şeklinde çıkan haberlere ilişkin de, "Fransa'dan beri tutturmuşsun koridor yok. Bu maltalarda bir de savcıdan utanmadan koruma istiyorsun. Satanist düşünceli şambabası, bırak bu kurnazlığı. Milleti ziyaretine bile çıkartmıyorsun. Kolpacı mesajında aman beni koruyun mesajı değil mi? Beni yorma. Benim seninle uğraşacak vaktim yok, boşuna yalvarma" dedi.

Kartal Cezaevi'ndeki mektup savaşları sonucu Nuri ve kardeşi Vedat Ergin, Uşak Özel E Tipi Cezaevi'ne sevk edildi. Ergin kardeşler, burada ayrı koğuşlara konuldu.

Çakıcı'nın adamlarının Karagümrükspor lokaline yaptığı baskına karşılık olarak 19 Nisan 2000'de Nuriş'in adamları, Gültepe ve Zeytinburnu'nda iki kahvehaneyi taradı. Bir kişi öldü, 10 kişi yaralandı. Olaydan sonra yapılan operasyonlar sonucunda aralarında Ergin'in firari olarak aranan adamı Yavuz Erdoğan'ın da bulunduğu dört saldırgan silahlarıyla birlikte yakalandı.

20 Nisan 2000'de Nuri ve Vedat Ergin'in yattığı Uşak E Tipi Cezaevi'ne buzdolabı içinde dört tabanca, 80 mermi ve 2 cep telefonu sokulurken yakalandı. Olayla ilgili 18 kişi gözaltına alındı. Aynı aileden beş kişi tutuklandı.

26 Nisan 2000'de bir kişinin ölümü, 10 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan iki kıraathaneye yönelik silahlı saldırının ardından düzenlenen operasyonlanra, Ergin'in ağabeyi Nejat Ergin'in de aralarında bulunduğu yedi kişinin yakalandığı açıklandı. Sanatçı Sibel Can'ın halasının eşi Erol Urguçbay'ın evini kurşunlayan, Selçuk Ural'ın da silahla vurulması için planlar yapan bu kişiler, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'na sevk edildi.

Cezaevini kan gölüne çevirdiler
Uşak Cezaevi'ne nakledilmelerinin ardından Nuri Ergin, kardeşi Vedat ve adamları, 3 Aralık 2000'de, Çakıcı'nın kendilerini öldürtmek için yolladığını iddia ettikleri sekiz adamı bulmak için 200 yandaş mahkumla birlikte Uşak Cezaevi'ni kan gölüne çevirdiler. Ellerindeki tabancalarla yöneticileri rehin alan, beş mahkumu öldürüp, sekiz mahkum ve cezaevi 2. müdürünü yaralı halde pencereden dışarı atan isyancıların başı Nuri Ergin, daha sonra silahını koğuş penceresinden atıp "Ben iyi niyetimi gösterdim. Gerisini size bırakıyorum" diyerek teslim oldu. Ergin, kendilerini öldürmek için gelen kişileri yakalayıp, itiraflarını video bantlara kaydettiklerini de söyledi.

Bu olayın ardından Nuri Ergin'in kardeşi Vedat'la yolları ayrıldı. Cezaevini kan gölüne çeviren Ergin Kardeşler'den Nuri Ergin Bergama Cezaevi'ne, Vedat Ergin ise Bilecik Cezaevi'ne sevk edildi. Vedat Ergin, nakledildiği Bilecik Cezaevi'nin dış avlusunda aranmak istendiği sırada, üzerinde bulundurduğu tabancayı görevlilere göstererek, üç arkadaşıyla birlikte direnişe başladı. Daha sonra teslim olan Vedat Ergin, Ödemiş Cezaevi'ne gönderildi. Bu olaydan sonra Nuri Ergin'in cezaevi birinci müdürüyle makam odasında çektirdiği fotoğraflarla, koğuşta "kral hayatı" yaşadığını belgeleyen fotoğrafların ortaya çıkmasıyla Uşak savcıları görevlerinden oldu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Uşak Cezaevi'nde meydana gelen olaylardan sonra başlatılan soruşturma kapsamında, Uşak Cumhuriyet Başsavcısı Kürşat Kayral ile cezaevi savcısı Nevzat Engin'i geçici olarak görevlerinden aldı.

Nuriş'in acısı
Nuri Ergin, 2001'e ailesinin geçirdiği trafik kazası haberiyle girdi. Ödemiş'te hapis yatan Vedat Ergin'i ziyaret edip, Bergama Cezaevi'nde bulunan Nuri Ergin'i görmeye giden Ergin kardeşlerin annesi Sevil Ergin, Nuri Ergin'in eşi Alev ve oğlu Anıl Ergin ile otomobili kullanan Levent Teker, Tire'de bir kamyonetle çarpıştı. Kaza sonucu anne Sevil Ergin komaya girdi, Nuri Ergin'in eşi hayatını kaybetti. Aile, Alev Ergin'in cenaze töreninden önce Nuri Ergin'in eşini son kez görmesi için cenazeyi Bergama Cezaevi'ne götürdü, ancak Ergin'in eşinin cenazesini görmesine cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.

Hakkındaki bir dava için İstanbul'a getirilen Nuri Ergin, duruşma sırasında eşini görmesine izin vermediği gerekçesiyle Ceza ve Tefkifevleri Genel Müdürü'ne tehdit savurdu. Ergin, "Bunun intikamını 20 sene geçse de alacağım. Babamın intikamını da 20 sene sonra aldım. Cezaevinden çıktığım ilk gün, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü'nü öldüreceğim. Allah şahidimdir. Karımın intikamını da nasıl alacağımı görecekler" dedi. Ergin'in bu sözleri üzerine soruşturma başlatıldı.

O da "F tipi"nde
Ergin de aralarında Alaattin Çakıcı'nın da bulunduğu diğer çete elebaşları gibi "F tipi" cezaevine sevk edildi. İzmir DGM'de bir duruşmaya götürülen Nuri Ergin Tekirdağ kardeşi Vedat Ergin ise Edirne F Tipi'ne nakledildi.

Çakıcı - Ergin Söz Düellosu

Çakıcı ne dedi?
# Benimle kimin problemi varsa maltada hesaplaşabilir.
# Onlara çok abilik yaptım. Beni bilirler, tanırlar.
# Ama adam değiller. Ben onların sadece anneleriyle görüşürüm.
# Kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegiller.
# Biraz adamsanız, basına açıklama yapacağınıza benimle görüşürsünüz.
# Bir daha basına demeç verirseniz ********siniz.
Ergin ne dedi?
# Şerbeti katmerli şambabası.
# Voltajı düşük, sihirli lamba.
# Adam mısın, madam mısın?
# Sana kim dostluk yaptıysa, hep düşmanlık görmüştür.
# Sen ancak kantine yarım kilo boya yazdırıp saçını boyarsın.
# Havalar soğuk ve yağışlı, boyaların akar. Kınalı kuzu.
# Utanmaz adam. Kokuşmuş.
# Satanist düşünceli şambabası.
# Kaşarlanmış edepsiz. Sen bu alemin de edebini bozdun.
# Anafor kolpacı. Paranoyak.
# Fiziğin, kimyan değişti. Ben de sanal dünyanı değiştiririm.


Abdullah Çatlı
Nevşehir'de 1956 yılında doğdu. 1977 yılında Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı, 1978'de Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) Genel Başkan Yardımcısı oldu.

Çok sayıda siyasi cinayet, bombalama, kahve tarama ve hapisten adam kaçırma gibi olayların örgütleyicisi olarak suçlandı.

25 Ağustos 1978'de Sakarya'da Nevzat Bor ve Mustafa Pehlivanlı'yla birlikte gözaltına alındı. İstanbul'a götürülen Çatlı, daha sonra serbest bırakıldı. Ankara polisi tarafından tekrar gözaltına alınan Çatlı, tekrar serbest bırakıldı.

Çatlı, ÜGD Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, ÜGD'nin yerine Ülkü Yolu Derneği'ni Nevşehir'de kurdu. 11 Temmuz 1978'de Ankara'da işlenen Doç. Dr. Bedrettin Cömert cinayetinin faili olarak arandı.

7 TİP'li genç cinayeti
9 Ekim 1978'de Ankara Bahçelievler'de Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi yedi gencin öldürüldüğü olayın düzenleyicisi ve baş sorumlusu olarak hakkında 1982 yılında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.

Çatlı, daha sonra İstanbul'a yerleşerek Hasan Kurtoğlu sahte kimliğiyle yaşadı ve birçok eyleme karıştı. Bu dönemde, silah ve uyuşturucu kaçakçılarıyla yakın ilişki kurdu.

Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılması olayının organizasyonunda yer aldığı, Ağca'yı evinde sakladığı ileri sürüldü.

12 Eylül'den sonra Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden sağladığı sahte pasaportla yurtdışına çıktı. 13 Mayıs 1981'de Ağca tarafından gerçekleştirilen Papa suikastının düzenleyicileri arasında yer aldığı öne sürüldü.

22 Şubat 1982'de İsviçre'de Mehmet Saral adına düzenlenmiş bir pasaportla, Mehmet Tarol adına düzenlenmiş sahte pasaport kullanan Oral Çelik ve Durmuş Unutmaz adına düzenlenmiş sahte pasaport kullanan Mehmet Şener'le birlikte yakalandı. Çatlı serbest bırakılırken, Mehmet Şener tutuklandı.

ASALA ve Papa


MİT'in resmi belgelerinde, 22 Ekim 1983'te Paris'te MİT'le temasa geçtiği ve ASALA'ya karşı beş ayrı eylemde yer aldıktan sonra 24 Ekim 1984'te uyuşturucuyla yakalandığı gerekçesiyle ilişkisinin kesildiği yer aldı.

22 Ekim 1984'te Paris'te 450 gram eroinle yakalandığı için Fransa'da 4.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu dönemde Papa suikastını kendisinin planladığını, Oral Çelik'i bulabileceğini, bildiklerinden dolayı iki kez öldürülmek istendiğini, serbest kalmak garantisiyle herşeyi anlatabileceğini söyledi. Ancak mahkemede verdiği ifadede söylediklerini reddetti.

Uyuşturucu bulundurmak suçuyla yedi yıl ceza aldığı İsviçre'ye iade edildi. Bu dönemde Türkiye'nin iade talebi, idamla yargılandığı gerekçesiyle Fransa tarafından reddedildi. 21 Mart 1990'da İsviçre Bostadel Cezaevi'nden kaçtı.

Türkiye'ye gizlice geldikten sonra Şahin Ekli ismiyle kullandığı pasaportun sahte olduğunun anlaşılması üzerine 1993'te Yeşilköy Havalimanı'nda gözaltına alındı ancak serbest bırakıldı.

İşadamı Mehmet Özbey
Çatlı, 3 Ekim 1994'te İstanbul'da yabancı plakalı kaçak durumdaki araç ile yakalandı ve Mehmet Özbey kimliğiyle çıkarıldığı savcılık tarafından kayden işlem yapılarak serbest bırakıldı.

Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay sahte kimliğiyle Baysa İnşaat, GSC Tekstil Ürünleri, Limon Lokantacılık, Japet Et Mamülleri, Sultan Tekstil ve Gülden Tekstil adlarında altı şirkette ortaklığı olduğu ortaya çıktı.

Çatlı; Mehmet Özbay, Mehmet Özbey, Abdullah Çatalı, Abdullah Çaltı, Mehmet Saral, Hasan Dağarslan, Hasan Kurtoğlu ve Şahin Ekli sahte isimlerini kullanıyordu.

Çatlı, 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında, DYP Milletvekili Sedat Bucak, polis şefi Hüseyin Kocadağ ve sevgilisi Gonca Us'un da içinde bulunduğu bir arabada öldü.

Çatlı'nın üzerinden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın imzasının bulunduğu silah taşıma belgesi ve yeşil pasaport çıktı. Çatlı'nın otopsi raporunda ölmeden önce kokain kullandığı belirlendi.


Abuzer Uğurlu
ABD Merkezi Haber Alma Örgütü'ne (CIA) göre bir zamanlar Türk mafyasının "en büyük babası" olan Uğurlu'nun adı 12 Eylül 1980 öncesinde birçok silah, sigara ve uyuşturucu kaçakçılığı olaylarında duyuldu. Gazeteci - Yazar Uğur Mumcu 'nun kitaplarında da adı sıkça geçen Uğurlu'nun Bulgaristan gizli servisine de çalıştığı öne sürüldü.

1970'li yıllarda sağ ve sol örgütlerin tümüne silah sattığı ileri sürülen Uğurlu, 12 Eylül sonrasında başlatılan babalar operasyonunda kaçmayı başaran tek baba olarak anıldı. Gıyabında açılan silah kaçakçılığı davasından beraat etti. Dönemin Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı'ya rüşvet vermekten Yüce Divan'da yargılandı ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Bu davada, emekli jandarma astsubay Harun Gürel'in, İpsala Gümrük Müdürlüğü'ne atanması için Mataracı'ya 10 milyon lira rüşvet vermekle suçlandı. Aynı yıllarda yargılandığı gümrük kaçakçılığı davasından da 15 yıl hapis cezasına mahkum olan Uğurlu, 7.5 yıl hapis yattı.

Ağca bağlantısı
Cezaevinde olduğu sırada Papa suikastı olayında Mehmet Ali Ağca'ya yardım ettiği gerekçesiyle İtalyan yargıçlar tarafından ifadesine başvuruldu. İtalyan savcılara verdiği ifadelerde suçlamayı reddeden Uğurlu, 30 Aralık 1988'de Tekirdağ Cezaevi'nden tahliye oldu. Uğurlu, hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılana kadar çocukları ve torunlarıyla nakliyecilik işi yapıyordu.

İstanbul'da yedi kilogram kokainle yakalanmasının ardından delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılan ancak daha sonra hakkında çıkarılan tutuklama kararıyla kayıplara karışan Uğurlu, 20 Ekim 1999'da 4 yıllık firardan sonra kızının evinde yakalandı.



Alaattin Çakıcı
Trabzonlu ülkücü mafya şefi Çakıcı, ilk olarak 17 yaşındayken bir İETT görevlisini yaralama olayına karıştı. Çakıcı, daha sonra ismini İstanbul'daki yasadışı faaliyetleriyle duyurdu.

1980'li yılların sonunda yeraltı dünyasının Ankara ayağında da adı duyulan Çakıcı, bir süre sonra İstanbul'a geçerek, buradaki gruplar içinde kendisine yer edindi.

Türkiye çapında faaliyet gösteren ve "ülkücü baba" olarak tanımlanan Çakıcı, İstanbul'a geçtikten sonra yine ünlü babalardan Dündar Kılıç'ın kızı Uğur Kılıç'la evlendi.

Olaylı sona eren bu evliliği ve İstanbul'da karıştığı silahlı saldırılar sonrasında polis kayıtlarında önemli yer tutmaya başlayan Çakıcı, sürekli Karadenizli olmasıyla övündü.

Çek - senet tahsilatı
Babasını 12 Eylül döneminde İstanbul'un Gültepe semtindeki bir kahvehaneye yapılan silahlı baskında kaybeden Çakıcı, 1984'ten itibaren çek - senet tahsilatı yapan grupların liderliğini yapmaya başladı.

Eski eşi Uğur Çakıcı'nın Uludağ'da öldürülme emrini verdiği gerekçesiyle polis ve savcılık tarafından gıyabi tutuklu olarak aranan Çakıcı, ayrıca canlı yayında DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'le ilgili yaptığı açıklamalarıyla Flash TV'nin basılmasına neden oldu.

Borsacı Adil Öngen'in yaralanması, Pamukbank Genel Müdürü Burhan Karaçam'a yönelik lav silahlı saldırı olayı, Emin Cankurtaran'ın vurulması, Cavit Çağlar'a yönelik suikast planlaması, Engin Civan'ın vurulması eylemlerinin azmettiricisi olan Çakıcı, kendisi gibi yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Nurullah Tevfik AğansoyTevfik Ağansoy'un öldürülmesi olayında da azmettirici olarak aranmaya başladı.

1992'de hazırlanan sahte pasaportla yurtdışına kaçan Çakıcı'nın adı, Susurluk soruşturmalarında da gündeme geldi. Soruşturmalarda, kendisinde sahte yeşil pasaport bulunduğu iddiaları ortaya atıldı.

Çakıcı, çek - senet tahsilatı yaptığı dönemde Ankara ve İstanbul'da birçok kez gözaltına alındı. Soruşturmalarda, polisin mafya içindeki uzantısıyla ilgili bilgiler veren Çakıcı'nın yurtdışında kaldığı süre içinde Belçika, ABD, İtalya, Güney Afrika, Fransa, Brezilya, Singapur ve Japonya'da dolaştığı belirlendi.

Son anda kurtuldu
Çakıcı'nın firarda bulunduğu dönemde Palermo'da İtalyan mafyasının önde gelen aileleriyle bir toplantı yaptığı da tespit edildi. Çakıcı, 1998'in Şubat ayında Fransa'da yapılan bir operasyonda yakalanmaktan kılpayı kurtuldu.

41 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Çakıcı, 17 Ağustos 1998'de Fransız polisinin düzenlediği bir operasyon sonucunda Nice'de bir otelde koruması Muradi Güler ve sanatçı Selçuk Ural'ın kızı olan sevgilisi Aslı Ural'la birlikte yakalandı.

Çakıcı'nın yakalanmasından sonra ortaya çıkan kasetler, ANAP'lı Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın istifasına sebep olurken, Aşık ile birlikte Çakıcı'ya kaçması için uyarıda bulunduğu iddia edilen DYP'li Meral Akşener, MİT görevlisi Yavuz Ataç ve Bursalı işadamı Erol Evcil de suçlandı.

Fransa'daki cezaevinde 16 ay dünyayla iletişimsiz bir odada tutuklu kalan Çakıcı, 14 Aralık'ta kendi isteğiyle Türkiye'ye getirildi. Fransa'dan şartlı iade edilen Çakıcı, hakkındaki gıyabi tutuklama kararı vicahiye çevrilerek tutuklandı ve Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ne konuldu.

Susma hakkını kullandı

Çakıcı, Türkiye'ye getirildikten hemen sonra İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) tanık sıfatıyla dinlendi. Yaklaşık 3.5 saat ifade veren Çakıcı, soruları cevapsız bıraktı.

Çakıcı, Erol Evcil, Ergin Kardeşler gibi ünlülerin yattığı Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ndeki rahatlığıyla da dikkat çekti. Çakıcı'nın isteğiyle gece yarısı koğuşuna lahmacun getirttiği, avukat dövdüğü, cep telefonu kullandığı ve Nuri Ergin'le mektuplaştığı ortaya çıktı.

Ancak bir süre sonra Çakıcı'nın "Bu cezaevi ya ona ya bana dar gelecek" yönünde bir açıklama yaptığının ileri sürülmesi üzerine Nuri Ergin, basına gönderdiği açıklamayla sert tepki göstererek, "Bana dostane mektuplar yazan biri düşman ise başımız üstünde yeri var. Önümüz bayram, açıkta kalınır" dedi.

Bunun üzerinde Çakıcı avukatı aracılığıyla kamuoyuna gönderdiği başka bir mektupla Ergin kardeşlere meydan okudu. Çakıcı, mektupta; "Nuriş ve Vedat denen, kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegillere: Biraz adamlığınız varsa, basına demeç vermeyin, bu cezaevinde siz altı kişi bir arada yatıyorsunuz, ben de tek yatıyorum. Gereğini yapmazsanız, yapmayıp da basına demeç verirseniz ********siniz" dedi.

Ergin'den ağır sözler
Mektup savaşlarında Nuri Ergin, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Çakıcı hakkında ağır sözler söyledi. Ergin, "Çakıcı adam mı, madam mı?", "Şerbeti ketmerli şambabası", "Voltajı düşük sihirli lamba", gibi sözlere yer verdi.

Ergin, Çakıcı'ya yönelik koruma istediği şeklinde çıkan haberlere ilişkin de, "Fransa'dan beri tutturmuşsun koridor yok. Bu maltalarda bir de savcıdan utanmadan koruma istiyorsun. Satanist düşünceli şambabası, bırak bu kurnazlığı. Milleti ziyaretine bile çıkartmıyorsun. Kolpacı mesajında aman beni koruyun mesajı değil mi? Beni yorma. Benim seninle uğraşacak vaktim yok, boşuna yalvarma" dedi.

Çakıcı ve Ergin arasındaki bu kavga, cezaevi dışına da taştı. Çakıcı'nın adamları Karagümrük'te Ergin kardeşlerin adamlarına ait olduğunu bildikleri bir lokali kurşunladı. Ancak bu lokalin sonradan Erginler'e ait olmadığı Karagümrük Spor Kulübü Lokali olduğu anlaşıldı.

28 Mart 2000'de ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Çakıcı'nın, gazeteci Hıncal Uluç'u yaralamaya azmettirmekten yargılandığı davanın zamanaşımdan düşürülmesine ilişkin İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Çakıcı'ya yargılandığı bu davada, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis istendi.

Nisan 2000'de Çakıcı hakkında Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan'ı yaralamaya azmettirmekten açılan davanın zamanaşımından düştüğü ortaya çıktı.

Mehmet Eymür ise İnternet'teki Anadolu Türk adlı sitesinde yayımladığı bir yazısında Çakıcı'nın 3 Şubat 1998'de Evcil'le yaptığı bir konuşmadan söz ederek, Çakıcı'nın kanser olduğunu söylediğini ileri sürdü. Eymür, Çakıcı'nın Evcil'e, "Check up yaptıramıyorum. Kanser var bende. Aylardır bütün vücudumda hissediyorum, içim ağrıyor. 6 - 7 paket sigara içiyorum" dediğini iddia etti.

Çakıcı'nın adamlarının Karagümrükspor lokaline yaptığı baskına karşılık olarak 19 Nisan 2000'de Nuriş'in adamları, Gültepe ve Zeytinburnu'nda iki kahvehaneyi taradı. Bir kişi öldü, 10 kişi yaralandı. Olaydan sonra yapılan operasyonlar sonucunda aralarında Ergin'in firari olarak aranan adamı Yavuz Erdoğan'ın da bulunduğu dört saldırgan silahlarıyla birlikte yakalandı.

Çakıcı, Mayıs 2000'de Türkbank ihalesini araştıran Meclis Komisyonu'na verdiği ifadede ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile ile iki kez yüz yüze görüştüğünü söylediği belirtildi. Çakıcı, komisyon üyelerine Türkbank olayında büyük paralar döndüğünü, kendisine söz verilen 60 milyon doların verilmediğini ve bu yüzden yakalatıldığını söyledi. Çakıcı, ayrıca 55. hükümeti de Refahyol hükümetini de kendisinin yıktığını anlattı. Çakıcı, ifadesinde Eyüp Aşık ile 200'e yakın telefon görüşmesi yaptığını da öne sürdü.

Çakıcı, 8 Mayıs 2000'de İstanbul DGM'de "çete oluşturmak ve liderliğini yapmaktan" yargılandığı davanın duruşmasında, mahkeme heyetine, "Ben tombaladan çıkmış Alaattin değilim. Tabii ki ceza alacağım. Eğer bana ceza vermezseniz basın sizi topa tutar" dedi. Mahkeme ödeneksizlik yüzünden duruşmaya getirilemeyen sanık Adnan Çiçek'in son savunmasının alınması için duruşmayı erteledi.

Ergin ve Çakıcı cezaevindeyken, adamları dışarıda çatışmayı sürdürdü. Çakıcı ve adamları hakkında Nuriş'in adamlarına yönelik gerçekleştirilen saldırılar hakkında davalar açılmaya başladı. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Çakıcı ile 10 adamı hakkında, Karagümrük Spor Kulübü Lokali'ne yönelik silahlı saldırıya ilişkin dava açtı. İddianamede, Çakıcı'nın 304.5 ile 384 yıl arasında ağır hapis cezasına çarptırılması istendi.

O da aftan yararlandı
Engin Civan'ın yaralanması olayında azmettirici olduğu gerekçesiyle yargılanan Çakıcı'nın 7.5 yıl ağır cezası istemiyle yargılandığı davası, "4616 sayılı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesi'ne Dair Kanun" gereğince ertelendi. Hıncal Uluç'un yaralanması olayına ilişkin 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan Çakıcı'nın avukatı Şeyda Yıldırım'ın, Pendik Cumhuriyet Başsavcılığı'na cezanın infazının düşürülmesi konusunda yaptığı başvuru da kabul edildi.

Çakıcı'nın, her iki davasında da "zamanaşımından düşme kararı" verilmiş, ancak bu kararlar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulmuştu. Bozma kararının ardından davaların görülmesine devam edilmişti. Çakıcı'nın tutukluluğu, halen başka suçlar nedeniyle devam ediyor.

"F tipi" günler
Türkiye'ye getirildiği günden beri Kartal Cezaevinde yatan Çakıcı da Kandıra F tipi cezaevine sevk edildi. Burada tek kişilik bir odaya konan Çakıcı, yalnızlığını gidermek için cezaevi yönetiminden bir muhabbet kuşu talep etti. Çakıcı zamanının büyük bir kısmını muhabbet kuşuyla değerlendirdi.

ÇAKICI - ERGİN SÖZ DÜELLOSU

Çakıcı ne dedi?
# Benimle kimin problemi varsa maltada hesaplaşabilir.
# Onlara çok abilik yaptım. Beni bilirler, tanırlar.
# Ama adam değiller. Ben onların sadece anneleriyle görüşürüm.
# Kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegiller.
# Biraz adamsanız, basına açıklama yapacağınıza benimle görüşürsünüz.
# Bir daha basına demeç verirseniz ********siniz.

Ergin ne dedi?
# Şerbeti katmerli şambabası.
# Voltajı düşük sihirli lamba.
# Adam mısın, madam mısın?
# Sana kim dostluk yaptıysa, hep düşmanlık görmüştür.
# Sen ancak kantine yarım kilo boya yazdırıp saçını boyarsın.
# Havalar soğuk ve yağışlı, boyaların akar. Kınalı kuzu.
# Utanmaz adam. Kokuşmuş.
# Satanist düşünceli şambabası.
# Kaşarlanmış edepsiz. Sen bu alemin de edebini bozdun.
# Anafor kolpacı. Paranoyak.
# Fiziğin, kimyan değişti. Ben de sanal dünyanı değiştiririm.




Ali Fevzi Bir

Aliço lakabıyla tanınan, kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal'ın eski ortağı Bir'in Topal cinayetine adı karıştığı öne sürüldü. Bir, 28 Temmuz 1998'de özel tim polisleriyle birlikte gözaltına alındı. Ankara'ya gönderilen Bir, daha sonra serbest bırakıldı.

Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulan Bir, suçlamaları reddederek Topal cinayetiyle ilgisi olmadığını savundu. Bir, halen Topal cinayeti davasında özel timci polislerle birlikte tutuksuz yargılanıyor.

Susurluk davasında 4 yıl hapis cezası aldı
Susurluk'taki trafik kazasının ardından ortaya çıkan karanlık ilişkilerle ilgili 14 sanığın yargılandığı dava dördüncü yılın sonunda karara bağlandı. Karara göre, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ve MİT eski görevlisi Korkut Eken, "Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek" suçundan 6'şar yıl, aralarında Bir'in de bulunduğu 12 sanık da yine "Cürüm işlemek için çete oluşturmak"tan 4'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tümüne yurtdışına çıkma yasağı konuldu. Ceza onaylandığı taktirde İnfaz Yasası'na göre daha önce 119 gün Metris Cezaevi'nde tutuklu kalan Bir, 467 gün hapis yatacak.

Ayhan Çarkın
Ömer Lütfi Topal cinayetine karıştığı gerekçesiyle gözaltına alınan Çarkın, DYP'li Milletvekili Sedat Bucak'ın altı korumasından biri.

Çarkın; 35 kişinin ölü ele geçirildiği bir operasyon, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde çalıştığı dönemde beş ayrı eve yapılan operasyon sonucu öldürülenler, 13 Ağustos 1993'teki Perpa baskınında beş kişinin ölümü, İbrahim İlçi ve İbrahim Yalçın'ın öldürülmesiyle ilgili yargılandı.

Çarkın, Susurluk skandalıyla ilgili olarak İstanbul DGM tarafından 13 Ocak 1997'de tutuklanarak Metris Cezaevi'ne kondu. Susurluk Komisyonu'na ifade veren Çarkın, Topal cinayetiyle ilgili olarak olay günü Yalova'ya gittiğini, Yaşar Okuyan ve Agah Oktay Güner'in kendilerine yurtdışına kaçmayı teklif ettiğini öne sürdü. 19 Eylül 1997'deki duruşmada tahliye edilen Çarkın, halen Topal davasından yargılanıyor.

Çarkın 21 Mart 2000'de bir mafya operasyonunda gözaltına alındı. Erdek'in girişindeki Düzler mevkiinde Muharrem Aslan'a ait 17 parçadan oluşan 12 dönümlük değerli arazi, üç yıl önce İstanbullu müteahhit Çiya Taşkın tarafından 300 bin Alman Markı karşılığında otel yapılmak üzere satın alındı. Üç kefilin yer aldığı satış işlemi sonrasında müteahhit Taşkın, arazinin bedelini ödemekte zorlanınca, Aslan'ın yakını olduğu bildirilen kişiler tarafından sıkıştırılmaya başlandı.

Çok değerli olduğu kaydedilen arazinin bedelinin tam olarak ödenememesi nedeniyle bir süre önce arazinin 21 Mart 2000 günü icra yoluyla satışına karar verildi. Karar üzerine açılan ihaleye yine müteahhit Taşkın'ın yanı sıra eski mal sahibi Muharrem Aslan katılmak için başvuru yaptı. 21 Mart'ta yapılacak ihale için Ziya Taşkın'ın adamları oldukları iddia edilen Ayhan Çarkın ve altı arkadaşı, İstanbul'dan gelerek ilçedeki bir kahvehanede gelişmeleri izlemeye başladı. İhaleyi Taşkın'ın avukatı kazanırken, aralarında eski Özel Timci Ayhan Çarkın'ın da bulunduğu yedi kişi, polisin şüpheli kişiler arasında gözaltına alınan Çarkın'ın üzerinden ruhsatlı silah çıkarken, biri ruhsatsız diğeri yine ruhsatlı üç silah ele geçirildi. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Çarkın, Bursa yakınlarında trafik kazası geçiren ve tedavi altına alınan İbrahim Şahin'i ziyareti sırasında tekrar yakalanarak tutuklandı. Çarkın, 14 Nisan 2000'de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

18 Nisan 2000'de Çarkın hakkında dört yıl önce İstanbul Sahil Kennedy Caddesi'nde, Ömer Karagöz'ü bacağından vurarak yaralaması ve sakat bırakması nedeniyle "yasal sınırları aştığı" gerekçesiyle, 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Susurluk davasında 4 yıl hapis cezası aldı

Susurluk'taki trafik kazasının ardından ortaya çıkan karanlık ilişkilerle ilgili 14 sanığın yargılandığı dava dördüncü yılın sonunda karara bağlandı. Karara göre, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ve MİT eski görevlisi Korkut Eken, "Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek" suçundan 6'şar yıl, aralarında Çarkın'ın da bulunduğu 12 sanık da yine "Cürüm işlemek için çete oluşturmak"tan 4'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tümüne yurtdışına çıkma yasağı konuldu. Ceza onaylandığı taktirde İnfaz Yasası'na göre daha önce 290 gün cezaevinde tutuklu kalan Akça, 296 gün hapis yatacak.


Cavit Çağlar
1946'da Yunanistan Gümülcine'de doğdu. İki yıl sonra ailesi Türkiye'ye kaçtı ve Akhisar'a yerleşti. Ekonomik sıkıntı yüzünden benzincide çalıştı, araba camı sildi. Babası 1961'de veremden öldü. Liseyi bitirdi ve 1963'te ailesiyle İstanbul'a taşındı. Mahmutpaşa'da tezgâhtarlıkla işe başladı. Yahudiler'den tekstil işinin püf noktalarını öğrendi. 24 yaşında Nursal Hanım ile evlendi.

Babasından kalan 16 lirayı sermaye yaptı ve 1967'de Uygun İpek ismiyle şirket kurdu. Bir yıl sonra ise AP Gençlik Kolları'na katıldı.

İşini büyütmeye karar verdi ve 75 liralık ilk kredisini Yapı Kredi Bankası'ndan aldı. 1970'de dayısı Şükrü Şankaya ile ortak oldu. Çağlar'ın yükselişe geçtiği dönem ise Ecevit dönemi oldu. Çağlar o dönem için, 'Bana enflasyon zengini diyebilirsiniz' diyecekti.

Dayısıyla birlikte Nergis Tekstil'i 1979'da kurdu. 1980'li yılların sonuna gelindiğinde 30 şirket ve 16 binin üzerinde çalışanı olan bir holdingin patronuydu. Kamuoyu onu Bursaspor başkanı olunca tanıdı.

Babası gibi sevdiği Süleyman Demirel, ona siyaset dünyasının kapılarını açtı. 1987'de milletvekilli oldu. ANAP döneminde sıkıntı yaşadı. 11 bankayla çalışan Çağlar'ın ilişkileri kesildi. 1988'de Özal'a sıkıntılarını anlattı. Özal, 'İşin kolay, sen onu bırak bizim yanımıza gel' dedi. Ama Çağlar Demirel'in sağkolu olmayı tercih etti. Bunun karşılığını da DYP iktidara geçince Devlet Bakanı olarak aldı. Hatta Demirel, Çağlar'ı "hükümetin liberosu" olarak nitelendirdi.

Bakan olduğu dönemde Mesut Yılmaz'a savaş açtı ve 'Yavşak Mesut' sözüyle siyaset tarihine geçti. Çağlar, daha sonra bu sözü yüzünden 200 milyon lira tazminat ödemeye mahkum oldu.

Ziraat Bankası'ndan kullandığı krediler başına dert açtı. Aralık 1991 itibariyle bankaya 399 milyar borcu olduğu söylendi. Çağlar, bakan olunca kendisine bağlı olan bankayla pazarlığa oturdu ve borcunun büyük bölümünü kabul etmedi. 173 milyar olduğunu söylediği borcunu 4 yıl içinde faizsiz ödemeyi önerdi. Ziraat, öneriyi kabul etti ve borç 1996'ya kadar ödenmek üzere taksitlendirildi.

Siyasete atılınca şirketlerin yönetimini dayısına bıraktığını söyledi ama her zaman işinin başında oldu. Nergis Holding, önce Çukurova Holding'ten İnterbank'ı alarak finans sektörüne girdi. Ardından NTV, Olay Gazetesi ve Olay TV ile medyaya girdi. 1997'de Dinç Bilgin ile birlikte özelleştirilen Etibank'ı aldı. Ancak kısa bir süre sonra tekstil krizine yakalandı. Sahibi olduğu İnterbank'a 1998'de el koydu. Çağlar, bu karardan hemen önce NTV'yi Doğuş'a sattı ve Etibank'taki yüzde 50 hissesini Dinç Bilgin'e devretti. Çöküş hızlandı, İşyerine, evindeki herşeye haciz yağdı.

Suç dosyası

Çağlar hakkında şu anda Egebank ve Etibank soruşturmaları kapsamında iki gıyabi tutuklama kararı bulunuyor.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen ve Yahya Murat Demirel'in eski sahibi olduğu Egebank'la ilgili soruşturmayı yürüten İstanbul DGM Cumhuriyet Savcısı Ercan Cengiz, Egebank'tan 7.5 milyon dolar usulsüz kredi almakla suçlanan İnterbank'ın da eski sahibi olan eski Devlet Bakanı, eski DYP milletvekili ve işadamı Cavit Çağlar'ı, ifade vermeye davet etti. Savcı Cengiz, bu arada sağlık sorunlarını gerekçe göstererek yurtdışına çıkan ve bir daha Türkiye'ye dönmeyen Çağlar hakkında, İstanbul Nöbetçi 1 No'lu DGM'ye başvurarak 2 Ocak 2001 tarihinde gıyabi tutuklama kararı çıkartılmasını sağladı.

Bu karardan sonra İstanbul İnterpol Şube Müdürlüğü'nce "kırmızı bülten" çıkartılan Çağlar hakkında ayrıca, yurtdışında yakalanması halinde Türkiye'ye iadesini sağlamak amacıyla İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nca "iade talepnamesi" hazırlanarak Adalet Bakanlığı'na gönderildi.

Etibank'la ilgili 36 sanık hakkında dava açan DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ise , Cavit Çağlar'ın dosyasını ayırdı. TMSF'ye devredilen ve Dinç Bilgin'in sahibi olduğu Etibank'la ilgili soruşturmayı da yürüten İstanbul DGM Cumhuriyet Savcısı Ercan Cengiz, yine bu bankayla ilgili ortaya atılan usulsüz işlemlerde adı geçen Çağlar hakkında, İstanbul Nöbetçi 6 No'lu DGM Yedek Hakimliği'nden 2 Nisan 2001 tarihinde gıyabi tutuklama kararı çıkartılmasını sağladı.

DGM Başsavcılığı, Çağlar hakkında 16 Nisan 2001 tarihinde de yurtdışında yakalanması halinde Türkiye'ye iadesini sağlamak amacıyla "iade talepnamesi" hazırlayarak Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Başsavcılık, Etibank'la ilgili soruşturmayı halen sürdürüyor.

İnterbank'ın eski sahibi Cavit Çağlar ve Bank Ekspres'in eski sahibi Korkmaz Yiğit hakkında birbirlerine menfaat karşılığı usulsüz krediler verdikleri gerekçesiyle Kadıköy 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan dava, hakimin Bankalar Kanunu'na dayanarak suçu "zimmet" kapsamında bulması ve "Görevsizlik kararı" vermesi üzerine İstanbul Adliyesi'ne gönderildi.

Dosyayı inceleyen İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise Bankalar Kanunu'nun suç tarihinden sonra çıkmasını gerekçe göstererek "Yetkisizlik kararı" vererek dosyayı Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne yolladı. Şişli Cumhuriyet Savcılığı da İnterbank'tan çeşitli şirketler adına krediler alıp, bunları virman yoluyla kendi hesaplarına geçirdiği iddiasıyla Cavit Çağlar ile Mustafa Çağlar ve Şükrü Şankaya hakkında Şişli 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başka bir dava daha açtı.

Hakkında bu suçtan dolayı 5 yıla kadar hapis cezası istenen Çağlar, ifade vermeye gelmediği için ifadesinin alınması amacıyla Bursa Asliye Ceza Mahkemesi'ne talimat yazısı gönderilmişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da yönetici olmalarına rağmen İnterbank'tan kredi aldıkları gerekçesiyle Cavit Çağlar, Mustafa Çağlar ve Şükrü Şankaya hakkında dava açtı.

Başsavcılık ayrıca, aynı sanıkların da aralarında bulunduğu 37 kişi hakkında da "tabela şirketler" kurarak bunlara kredi verilmesi ve daha sonra hesaplarına geçirilmesiyle ilgili başka bir dava daha açtı.

Yargılama aşamasında İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde birleştirilen bu dosyalarda, Çağlar'ın "Banka dolandırıcılığı yapmak" suçundan 6 yıl 9 ay ile 11 yıl 3 ay arasında ağır hapis cezasına çarptırılması isteniyordu.

Yargılamayı bir süre devam ettiren İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık avukatlarının talebi üzerine eylemin Bursa'da başlaması, İstanbul'da devam etmesi ve yine Bursa'da bitmesini dikkate alarak "Yetkisizlik kararı" ile dosyayı Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Çağlar, halen bu davada "tutuksuz sanık" sıfatıyla yargılanıyor.

Ve son...
Hakkındaki suçlamalar nedeniyle tüm dünyada kırmızı bültenle aranan Çağlar, 18 Nisan 2001'de eşi Nergis Çağlar'ı karşılamaya gittiği sırada New York'taki John F.Kennedy havaalanı garajının parkında, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI tarafından tutuklandı. Çağlar'ın eşi Nergis Çağlar'ın, süresi dolan gri pasaportunu mavi pasaporta çevirmek için Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne başvurduğu, ABD vizesi alması üzerine polisin, yurtdışına çıkışını izlemeye aldığı ve Çağlar'ın izine böylece ulaştığı ortaya çıktı.

Çağlar, yakalandıktan bir gün sonra Manhattan'daki ABD bölge mahkemesine çıkarıldı. Duruşma salonuna FBI ajanları tarafından götürüldüğü sırada, Çağlar'ın elleri arkadan kelepçeli ve üstü pardösüyle kapatılmış görüntüleri, Türkiye'de büyük yankı yarattı. 45 dakika süren ilk duruşmada Çağlar'ın serbest kalmak için avukatı aracılığıyla teklif ettiği 5 milyon dolarlık kefalet karşılığında elektronik prangayla gözaltı önerisini dikkate almayan yargıç, Çağlar'ın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Çağlar çıktığı ikinci duruşmada, sürpriz bir şekilde mümkün olan en kısa zamanda Türkiye'ye iade edilmesini talep etti. Mahkeme de Çağlar'ın bu talebini kabul etti ve işlemlerin başlatılması için konuyu Adalet Bakanlığına ileteceğini bildirdi.


Dündar Kılıç

Dündar Kılıç, 1953'te Trabzon, Sürmene'de doğdu. Gözaltılar hariç hayatının 21 yılını cezaevinde geçirdi. Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden olan Kılıç, ilk sabıkasını boksör Ercü'yü delik deşik ettiği için aldı.

Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Kılıç, üç cinayet ve 35 yaralama olayına karıştı. 1972'de Diyarbakır ve Siirt illeri Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yasadışı örgüt üyesi Atilla Keskin'e yataklık yapmaktan yakalandı.

1980'de silah ve mermi kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle Boğazlar Komutanlığı tarafından 25 arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı. 9 Şubat 1984'te Behçet Cantürk ve Abuzer Uğurlu ile birlikte gözaltına alındı.

MİT Raporu'nda bu gözaltı olayından sonra Aytek ve MİT'in yıpratılması için Kılıç ve ekibi tarafından sistemli bir çalışma başlatıldığı öne sürüldü. Semra Özal'ın ricasıyla Engin Civan ve Selim Edes arasındaki anlaşmazlığı çözmek için aracı oldu.

Bu olaylar sırasında damadı Alaattin Çakıcı ile karşı karşıya geldi. Kızı Uğur Çakıcı, Çakıcı'nın adamları tarafından Uludağ'da öldürüldü.

İstanbul Emniyeti'nin Teknik Şubesi'nde yer alan kayıtlara göre iki kez bıçakla yaralama, iki kez bıçak bulundurma, bir kez çakı ile yaralama, bir kez kafa atarak yaralama, bir kez adliyede tabanca ile adam yaralama, üç kez tabanca ile yaralama, bir kez tabanca ve sustalı bulundurma, yedi kez tabanca bulundurma, bir kez durumunun sorulmasından dolayı toplam 22 kez kaydı bulunuyordu.

Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede, Alaattin Çakıcı'nın MİT tarafından korunduğunu, Mehmet Eymür tarafından Bursa'da bir mahkemede aklanan Nihat Erim'in katillerinin yine Eymür tarafından kullanıldığını öne sürdü.

Kılıç, basına verdiği röportajlarda da kızı Uğur Kılıç'ın Civangate skandalının ardından Özallar tarafından öldürüldüğünü ileri sürdü. Çetenin kendisini de öldürmek istediğini kaydeden Kılıç, ancak bir arkadaşının ihbarı üzerine planının bozulduğunu açıkladı.

Zaman zaman damadı Çakıcı tarafından tehdit edildiğini açıklayan Kılıç, Çakıcı'nın kendisini öldürtmek üzere Yeşil'i kiraladığını ve bu konuda MİT muhbiri Tarık Ümit'in aracılık yaptığını öne sürdü.

1 Ağustos 1999'da Silivri'deki yazlığında kalp krizi geçiren Kılıç, kalp masajıyla hayata döndürüldü ancak 10 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 'multiorgan yetmezliğinden' öldü. Kılıç'ın cenaze töreni, eski babaların gövde gösterisine dönüştü.

Cem Reklamcılık ve Pazarlama, Şan Gıda Pazarlama Sanayi, Ticaret ve Ser Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited şirketlerinin kurucusu ve ortaklarından olan Kılıç; Uğur, Cenk Ali, Ergun, Dünya ve Fatma adlarında beş çocuk sahibiydi.




Haluk Kırcı
Bahçelievler katliamı sanığı olan Kırcı, ülkücü çevrede "İdi Amin" ve "Esmeray" lakaplarıyla tanınıyor. Bahçelievler katliamından iki yıl sonra yakalanan Kırcı, 17 Kasım 1980 tarihli 14 sayfalık ifadesinde Abdullah Çatlı ile birlikte yaptıkları katliamı en ince ayrıntılarına kadar anlattı.

12 Nisan 1988'de idama mahkum oldu. Bir yıl sonra şartlı tahliye yasasından yararlanarak 'yanlışlıkla' tahliye edildi ve tekrar aranmaya başladı. 1 Ağustos 1992'de evlenirken nikah şahidi dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar'dı.

İkinci MİT Raporu'nda, Özel Örgütün Ülkücü Mafya içindeki bölümünde yer aldığı ve Çatlı'nın ölümünden sonra örgütün silahlı kanadının lideri olduğu öne sürüldü.

Abdullah Çatlı'nın ekibinde, Abdurrahman Buğday, Sami Hoştan, Sedat Peker ve Mehmet Gözen'le birlikte yer aldığı da iddialar arasındaydı. 25 Ocak 1996'da Küçükçekmece'de yakalandıktan sonra 1 Şubat'ta Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim edildi.

Başsavcılığın, Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nin ilamı gelene kadar nezarette tutulmasını istediği Kırcı, aynı gün firar etti. Sedat Demir ve Mehmet Ağar'ın baskılarıyla serbest bırakıldığı için Komiser Servet Atan ve polis memuru Celal Yanar'la Nihat Demiray hakkında soruşturma açıldı.

Yanar, ifadesinde dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın "Nezarete atmayın, polislerle otursun" talimatı verdiğini söyledi. Sedat Demir, bu davada delil yetersizliğinden beraat etti.

Diğer polislerin de beraat kararı Yargıtay tarafından bozulmasına rağmen, CMUK'un "Aleyhte temyiz olmaz" hükmü gereğince tekrar yargılanmaları mümkün olmadı.

Adanalı'yla yakalandı
Uzun süre ortadan kaybolan Kırcı, 11 Ocak 1999'da Pendik Kurtköy'deki arkadaşının evinde yakalandı. Operasyonda Kırcı'nın üzerinde Sedat Fidan adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktı. Kırcı'yla birlikte eşi Vesile Erzincanlı, Bahçelievler katliamı sanıklarından, tekstilci arkadaşı Bünyamin Adanalı ve eşi Sibel gözaltına alındı.

Bahçelievler katliamı ve Ömer Lütfi Topal davasından gıyabi tutuklu olarak aranan Kırcı'nın yakalanmadan bir hafta önce Romanya'dan Türkiye'ye girdiği öğrenildi.

Tutuklandıktan sonra ölüm orucuna başladığını söyleyen Kırcı, emniyetteki sorgulamasında 1996'da gıyabi tutuklama kararıyla aranırken gözaltına alınması sırasında serbest bırakılması için devreye giren kişinin Mehmet Ağar değil, Korkut Eken olduğunu öne sürdü.

Susurluk'taki kaza yerinde kendisinin de olduğunu söyleyen Kırcı, ifadesinde "Mercedes'in arkasındaki arabada ben de vardım. Yaralıları ben çıkardım. Arkadaşlara haber verdim" dedi.

Kırcı'nın yakalanmasının ardından 3713 sayılı yasadan 'yanlışlıkla' yararlandırılarak şartlı tahliye edilmesini sağlayan dosya da yeniden açıldı. Öte yandan gözaltında bulunduğu süre zarfında hastaneye sağlık kontrolüne götürülen Kırcı, emniyet çıkışında yaptığı açıklamalarla da dikkat çekti.

"Beni 68'li ağabeylerim sorgulasın"
Kırcı'nın basın mensuplarına "Beni 68'li ağabeylerim sorgulasın" sözleri, 68'liler arasında değişik yorumlara neden oldu. Bu arada Kırcı'nın 1991'de Çatlı'nın kardeşi ile Promesse Tıbbi Malzeme şirketi kurduğu ve Sağlık Bakanlığı ihalelerine girdiği saptandı.

Kırcı, yakalandıktan üç gün sonra tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne kondu. Dönemin Emniyet Müdürü Necati Bilican, Kırcı'nın sorgusundan bir sonuç alınamadığını, bundan sonraki aşamada savcılığın devreye gireceğini bildirdi. Kırcı, daha sonra Eskişehir E Tipi Cezaevi'ne nakledildi.

Kırcı hakkında Susurluk olayına ilişkin açılan dava, DYP Milletvekili Sedat Bucak, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 14 sanıklı Susurluk ana davasıyla birleştirildi.

Duruşmada Çatlı'ya övgü
Kırcı, çıktığı ilk duruşmada 1980 öncesinde olaylara katıldığını ve cinayet işlediğini kabul etti. 29 Haziran 1999'da Susurluk davasından tahliye edilen Kırcı, mahkemeye gönderdiği dilekçede, "Basının ve batının baskısı sonucu DGM'lerin sivilleştirilmesini protesto ediyorum" dedi.

Kırcı, talimatla ifade verdiği Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde de Çatlı'yı överek "Hizmeti büyüktür" dedi.

Yedi kez idam cezasına çarptırıldığı Bahçelievler katliamı davasının gerekçeli kararında mahkeme, ülkücüler tarafından gerçekleştirilen katliamın Çatlı tarafından planlandığını ve yaptırıldığını belirtirken, TİP'li yedi öğrencinin evine öldürme amacıyla girenler arasında bulunan Kırcı'nın tetiği çeken kişi olduğunu kaydetti.

İstanbul 6 No'lu DGM'de görülen Susurluk davasının Şubat 2000'deki duruşmasında ise adeta komedi yaşandı.

Karar aşamasına gelen davada, hazırladığı 115 sayfalık savunmasının bazı bölümlerini iki saat boyunca okuyan Kırcı, ayrıca cezaevinde yazdığını söylediği ve dünya görüşünü açıkladığını ifade ettiği "Donmuş Zaman Manzaraları" isimli kitabını da mahkeme heyetine verdi.

İfadesinde Eken'i "vatansever", Çatlı'yı da "devlet adına hareket eden biri"olarak tanımlayan Kırcı, Çatlı'nın önce MİT, sonra emniyet tarafından kullanıldığını, 1991'den itibaren MİT'in Çatlı'yı tekrar kullanmak istediğini savundu. Duruşma sırasında mahkeme heyetiyle Kırcı arasında ilginç diyaloglar da yaşandı.

Susurluk davasında 4 yıl hapis cezası aldı
Susurluk'taki trafik kazasının ardından ortaya çıkan karanlık ilişkilerle ilgili 14 sanığın yargılandığı dava dördüncü yılın sonunda karara bağlandı. Karara göre, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ve MİT eski görevlisi Korkut Eken, "Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek" suçundan 6'şar yıl, aralarında Kırcı'nın da bulunduğu 12 sanık da yine "Cürüm işlemek için çete oluşturmak"tan 4'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tümüne yurtdışına çıkma yasağı konuldu. Ceza onaylandığı taktirde İnfaz Yasası'na göre daha önce 155 gün cezaevinde tutuklu kalan Kırcı, 431 gün hapis yatacak.

Korkut Eken
1945 doğumlu emekli yarbay olan Eken, Kara Harp Okulu mezunu. 80'li yıllarda Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Özel Harekat Timleri'nin yetiştirilmesi görevini üstlendi.

MİT'te Kaçakçılık Dairesi başkan yardımcılığı görevinde bulundu. Mehmet Eymür tarafından yazıldığı bilinen 1. MİT Raporu'yla tasfiye edilen Hiram Abas - Mehmet Eymür ekibinden olduğu biliniyor.

Gazi Mahallesi olayları sırasında oluşturulan güvenlik masasında Özel Harekat Danışmanı olarak görev aldı. Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede, Abdullah Çatlı'yla bir yemekte tanıştığını, Çatlı'nın 1980 öncesinde devlet tarafından kullanılmış olabileceğini söyledi.

İstanbul DGM'de süren çete davasında yargılandı. Ayrıca Hospro şirketi tarafından emniyete verilen ve bir kısmı kayıp olan silahlarla ilgili olarak Eken, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu birçok kişi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ağar, soruşturma sırasında verdiği yazılı ifadede silahları Eken'e senet karşılığı verdiğini açıkladı.

Susurluk davasında en yüksek cezayı aldı
Susurluk'taki trafik kazasının ardından ortaya çıkan karanlık ilişkilerle ilgili 14 sanığın yargılandığı dava dördüncü yılın sonunda karara bağlandı. Karara göre, MİT eski görevlisi Eken'le birlikte Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin, "Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek" suçundan 6'şar yıl ağır hapis cezasına mahkum oldu. Diğer 12 sanık da yine "Cürüm işlemek için çete oluşturmak"tan 4'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tümüne yurtdışına çıkma yasağı konuldu.

"İmralı'da yatmak istiyorum"
Eken duruşma çıkışında yaptığı açıklamada, cezayı hak etmediğini belirterek, "Devletin, kendisi için fedakarlık etmiş insanları ortada sahipsiz bırakması gerekmiyordu. Cezaevlerinin durumu ortada. Ben de bir çete lideriysem, iyi şartların sunulduğu İmralı Adası'nda yatmak için talepte bulunacağım" dedi. Eken, "Orada çetebaşı kalıyor. Ben de çetebaşı olarak ceza aldığımdan, orada kalabilirim. Hem orada kalan kişi perhiz yemekleri yiyor. Benim de sağlık durumum iyi değil, ben de perhiz yemeği yerim. Zaten oradaki kişiyle daha önce karşılaşamamıştık. Orada görüşürüz" dedi.

Ceza onaylandığı taktirde İnfaz Yasası'na göre, dava kapsamında hiç tutuklanmayan Eken hükmün infazı olan 879 günün tamamını cezaevinde geçirmek zorunda kalacak.

Ömer Lütfi Topal
Kumarhaneler Kralı olarak tanınan Topal'ın Türkiye'de 20, KKTC, Polonya, Romanya, Azerbaycan ve Türkmenistan'da altı kumarhanesi bulunuyordu. 1957'de İstanbul'a gelen Topal, 1965 yılına kadar Beyazıt'ta bakır işiyle uğraştı.

1972 yılına kadar iplikçilik, 1977 yılına kadar da maden işçiliği yaptı. 1977'de Yunanistan'da beş kilo eroinle yakalanan Zeki Akbaş ve Cahit Kraltürk'ün ismini vermesi nedeniyle ABD mahkemelerinde 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

1978'de Belçika'da Mesut İnce'yle birlikte altı kilo eroinle yakalandı. Üç yıl Belçika'da, üç yıl da ABD'de hapis yattı. 1984 yılında serbest kalan Topal, 1990 yılında Caddebostan Büyük Kulüp'ün işletmeciliğini yapmaya başladı.

Kumarhanelerini, kendisine ait olan Regal Turizm, Emperyal Otelcilik ve Turizm ve Leisure İnvestments şirketleri tarafından çalıştırdı. Sağ kolu olan Bülent Fırat'ı öldürmeye azmettirmekten yargılandı. Kaçarak Antalya'da saklandı. 1996 yılında ortağı Hikmet Babataş'ın öldürülmesiyle ilgili olarak aranıyordu.

Topal, 28 Temmuz 1996 gecesi Yeniköy'deki evine giderken, 34 BTG 96 plakalı otomobilinde kalaşnikoflarla çapraz ateşe alınarak öldürüldü. Silahların hiçbir parmak izi olmaksızın olay yerinde bırakılması, cinayetin profesyonel kişilerce işlendiği izlenimini verdi.

Saldırganların kullandığı sahte plakalı otomobil, kısa süre sonra Sarıyer Taşocağı Mevkii'nde bulundu. İçindeki Uzi marka makinalı tabancaya ait dokuz milimetrelik şarjör, kalaşnikof şarjörü, 52 mermi, havlu, sırt çantası ve ameliyat eldiveni ele geçirilen otomobilin Ankara'dan çalıntı olduğu belirlendi.

Önce cinayetin 90 trilyon liralık kumar sektörünün kendi içindeki hesaplaşma olduğu iddiaları ortaya atıldı. Ortaklarıyla aralarında hep sorun çıktığı vurgulanan Topal'ın, son olarak Bodrum'da Hikmet Babataş'ın ölüm emrini verdiği iddia edildi.

Temiz silahlarla cinayet
Olayda kullanılan silahların İstanbul ve Ankara'daki laboratuvarda yapılan balistik incelemesinde, daha önce hiçbir eylemde kullanılmadıkları ortaya çıktı. Dönemin asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, sonuca daha çabuk ulaşmak için üç ekip görevlendirdi.

Soruşturma sırasında, Topal cinayetinde üç polisin yer aldığı yolunda yapılan bir ihbar, önce Ünal'ın, ardından İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun soruşturmaya devam edilmesi talimatı üzerine üç polis, 4 Ekim 1996 günü gözaltına alındı.

Bir gece Asayiş Şube Müdürlüğü'nde sorgulanan Özel Harekat'ta görevli polisler Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ın cinayetle ilgili her şeyi ayrıntılarıyla anlattıkları, bunları Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller'le dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın bilgisi dahilinde yapıldığını söyledikleri öne sürüldü.

Polislerin olay günü otomobilleriyle Topal'ın otomobilinin önünü kestikleri ve çapraz ateşe tuttukları iddia edildi. Bu gelişme üzerine bulunduğu Ankara'dan İstanbul'a dönen Yazıcıoğlu başkanlığında yapılan toplantıda, konu bir kez daha gözden geçirildi.

Yazıcıoğlu'nun telefonla arayarak bilgi verdiği Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, üç polisin Ankara'ya gönderilmesi talimatını verdiği ileri sürüldü. Polislerin, İstanbul'a gelen Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin tarafından 6 Ekim'de Ankara'ya götürüldükleri belirtildi.

Topal cinayetinin bir anda karanlığa gömülmesine yol açan bu gelişmeden sonra ortadan kaybolan üç polis, Susurluk'taki kazada DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak'ın korumaları olarak ortaya çıktı.

Susurluk Savcısı'nın koruma görevi yapan polisler hakkındaki faksına cevaben Emniyet Genel Müdürlüğü'nden Emniyet Müdürü İzzet Sezgin Şenel imzasıyla gönderilen yazıda, üç polisin alınan karar gereği 17 Ekim 1996'da "Bakan oluru" ile Bucak'ın korumasına verildiği belirtildi. Yazıda, korumaların halen Bucak'ın yanında oldukları kaydedildi.

Susurluk Cumhuriyet Savcılığı'nın dosyayı bölerek İstanbul DGM'ye göndermesinden sonra Bucak'ın koruma görevini yapan Çarkın, Ersoy ve Yorulmaz'la Enver Ulu, Mustafa Altınok ve Ömer Kaplan'ın ifadelerinin alınması gündeme geldi.

Uzun süre ifade vermeye yanaşmayan korumalar, Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'in kesin talimatı karşısında İstanbul DGM'ye giderek ifade verdi. Ayağı alçıda bulunan koruma Mustafa Altınok'un ifadesi ise Ankara DGM'de alındı.

DGM'de ifadeleri alınan korumalardan Çarkın, Yorulmaz ve Kaplan'ın adının son yayınlanan MİT raporunda da geçtiği bildirildi.

Emniyette deprem

Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener ise soruşturmanın tarafsızca yürütülmesi gerekçesiyle Yazıcıoğlu, Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, Emniyet Müdür Yardımcısı Ünal ve Bucak'ın koruma polisleri Çarkın, Ersoy ve Yorulmaz'ın görevden uzaklaştırıldıklarını açıkladı.

Öte yandan Susurluk Komisyonu tarafından sorgulanmak istenen özel timciler, ifade vermeye gitmedi. Bu olaydan kısa bir süre sonra Çarkın, Yorulmaz, Ersoy, Kaplan ve Altınok, Ocak 1997'de İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği'ne teslim oldu.

DGM'ye sevk edilen özel timcilerden Ayhan Çarkın, Topal'ın öldürüldüğü gece Kadıköy yakasında görevli olduğunu öne sürerek, DGM savcısına verdiği ifadede ise izinsiz olarak görev yerini terk ederek, arkadaşlarıyla eğlenmeye gittiğini söyledi.

DGM'de ifadeleri alındıktan sonra tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilen özel timciler, Ankara'da vermedikleri ifadeyi bu kez cezaevinde Susurluk Komisyonu'na verdiler.

6 Mart 1997'de ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Topal'ın öldürülmesinden sonra tutuklanan Çarkın, Yorulmaz ve Ersoy'la Topal'ın iş ortağı Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan'ın gözaltına alındığını savcılığa bildirmeden Ankara'ya gönderdikleri gerekçesiyle İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Asayiş Şube Müdürü Fatip Özkan, Müdür Yardımcısı Ahmet Duranalp, Cinayet Büro Amiri Refik Baştürk, Cinayet Bürosu'nda görevli Başkomiser Şentürk Demiral'la polis memuru Ziyaettin Ferman hakkında soruşturma başlattı.

DGM'de 11 sanıklı dava
Susurluk'taki kazayla ortaya atılan ve Topal cinayetine kadar uzanan çete iddialarını araştıran İstanbul DGM Başsavcılığı, 11 sanık hakkında dokuz yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı.

Ayrıca Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Topal'ın öldürülmesiyle ilgili soruşturma dosyası, bir fezlekeyle Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi.

Fezlekede, özel timciler Çarkın, Yorulmaz, Ersoy, Altınok ve sigortacı Serdar Özdal hakkında "tasarlayarak adam öldürmek ve bu suça katılmaktan" idam cezası istendi.

Fezlekede, sanıklarla Topal arasındaki husumet ve öldürme nedeninin tespit edilemediği, sanıklar arasında iyi bir dostluk olduğu, ancak daha sonra bu birlikteliğin sona erme gerekçesinin belirlenemediği ifade edildi.

Ağustos 1997'de idamları istenen dört özel tim görevlisi ile cinayet gecesi kullanıldığı öne sürülen cep telefonunu Haluk Kırcı'ya satan sigorta şirketi sahibinin yargılanmasına başlandı. Polis memuru Mustafa Altınok ve sigortacı Özdal tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Topal'ın eski avukatı Ekrem Marakoğlu ise yaptığı açıklamalarla dikkatleri üzerine çekti. Marakoğlu, Topal'ın kızı ve oğlunun cinayetten yaklaşık iki ay sonra "Mehmet Özbay" sahte kimlikli Abdullah Çatlı'ya 535 bin dolar ödeme yaptığını öne sürdü. Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı, Marakoğlu'nun iddiaları konusunda inceleme başlattı.

8 Kasım 1997'de Topal'ın öldürülmesi ve Susurluk davası kapsamında gıyabi tutuklu olarak aranan "Aliço" lakaplı Ali Fevzi Bir Çekmeköy'deki bir çiftlik evinde yakalandı. Topal'ın eski iş ortağı Bir'in daha önce teslim olmak için yetkililerle bağlantı kurduğu ortaya çıktı.

Bir, Topal davasında katıldığı ilk duruşmada, "Topal öldüğü zaman, İsrailli ortağı çocuklarından 46 milyon dolar alacaklı olduğunu belirterek parasını istedi. Bu parayı ya tahsil ettiler ya da ediyorlar" dedi.

24 Kasım 1997'deki duruşmada ise özel timciler Çarkın, Yorulmaz ve Ersoy'la Topal'ın iş ortağı Ali Fevzi Bir hakkında delillerin büyük bir bölümünün toplanmış olması ve haklarındaki delil durumu göz önüne alınarak 250'şer milyon kefalet karşılığında tahliye kararı verildi.

Çiller özel timcilere sahip çıktı

Özel timcilerin tahliyesinin ardından DYP Lideri Tansu Çiller, "Terörle mücadele için dağlara çıkmış benim polisimi, özel timcimi hapse attılar. Sonra bunlar tahliye oldu" diyerek, Topal cinayeti davasında yargılanan özel timcilere sahip çıktı.

CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar ise Çiller'in eşi Özer Uçuran Çiller hakkında "Topal'ın öldürülmesini azmettirdiği" gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Uçuran Çiller, konuyla ilgili ifade verdi. Ancak Başsavcılık, Özer Çiller hakkında başlatılan soruşturmada yetkisizlik kararı verdi.

Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın, Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiği sürpriz tanık Hülya Ağaç'ın, Topal'la Çiller ailesine ilişkin şok açıklamaların olduğu ses kasedi ortaya çıktı.

Savaş'ın savcılığa gönderdiği Ağaç'ın ANAP'lı Tevfik Diker'le yaptığı konuşmanın ses bantında Çiller ailesinin Topal'dan 1 trilyon liraya yakın para aldıkları iddia edildi. Tansu ve Özer Çiller, bunun üzerine Diker hakkında "kişilik haklarına hakaret ettiği" gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

Şubat 1998'de ise Topal ve Susurluk davası kapsamında gıyabi tutuklu olarak aranan Sami Hoştan polise teslim oldu. Hoştan, çıkarıldığı DGM'ce tutuklandı.

Topal davasının tek tutuklu sanığı olan Hoştan, çıktığı ilk duruşmada, "Burada tanık mıyım, sanık mıyım? Ne olduğumu hala bilemiyorum" dedi. Hoştan, daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Mart 1998'de ise Topal'ın bütün hesapları didik didik edildi. Topal'ın hesaplarında saptanan vergi kaçağı nedeniyle servetine 17 trilyon liralık tedbir konuldu.

Topal cinayetiyle bağlantılı Susurluk skandalı Türkiye'nin gündemini meşgul ederken 16 Mayıs 1998'de yaşanan ilginç olay, çete kurmak iddiasıyla yargılanan tutuksuz sanıkların bu kez de futbola bulaştıklarını gözler önüne serdi.

Zonguldak'ta oynanan 3. Lige terfi finalinde tribünler "Susurluk" diye inlerken skandalın kahramanları Sami Hoştan, özel timciler Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ın da izlediği maçta öldürülen Topal'ın ortağı Ali Fevzi Bir'in takımı Özsahrayıcedid, Pursaklar Belediyespor sahadan çekilince şampiyon oldu.

Ankara Pursaklar Belediyesi ve futbol takımının başkanı Hacı Şahin, hakemi suçlayarak, "Bizi yaktı, daha maçın başında iki oyuncumuza kırmızı kart gösterdi. Bazı kimseler karanlık güçlerini kullandı" dedi.

2.5 yıl sonra mirası açıklandı
Topal'ın öldürülmesinin üzerinden iki buçuk yıl geçtikten sonra eşleri ve çocukları arasında yapılan trilyonluk sözleşme ortaya çıktı. Sözleşmede Emperyal Otelcilik'le birlikte 21 şirket Elif ve Murat Topal kardeşlerle Ebru Zeynep Topal'ın velayetini üstlenen Topal'ın eski eşi Safiye Belli'ye bırakıldı.

Topal'ın dini nikahlı eşi Birsu Hilal Altıntaş ise 2 otomobil, çeşitli şirketlerin hisseleri, Sarıyer ve Bodrum'daki gayrimenkul ile meskenlerin sahibi oldu.

Topal'a ait Emperyal Şirketler Grubu'nun eski Genel Müdürü Ahmet Kara'nın polise verdiği ifadesinde rüşvet listesinde yer alan polis şeflerinden siyasi parti il başkanlarına kadar ünlü isimleri açıkladığı ortaya çıktı.

Emniyette ve DGM'de aynı ifadesini tekrarlayan Kara, rüşvet verilen kişilerin arasında Susurluk kazasında ölen Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın da bulunduğunu iddia etti. Kocadağ'a düzenli para ödendiğini ileri süren Kara, bir defasında 10 bin mark ve 50 bin dolarlık zarf hazırladığını, bunu Topal'ın Kocadağ'a teslim ettiğini söyledi.

Kırcı dışında tüm sanıklar serbest
Haluk Kırcı'nın yakalanmasının ardından Topal'ın öldürülmesinin üçüncü yılında, olayla ilgili dördü özel timci, sekiz sanığın yargılandığı davada sonuca ulaşılamadı. Bir ucu Susurluk'a dayanan davanın bugüne kadar görülen 13 duruşmasında, en son yakalanan Kırcı dışında tüm sanıklar birer birer tahliye edildi.

Ocak 2000'de görülen duruşmada, dosya esas hakkındaki görüşünü hazırlaması için savcıya verildi. Kırcı, af tasarısının kendisiyle ilgili haberler nedeniyle rafa kaldırıldığını ileri sürerek, "Cezaevlerindeki 40 bin kişi benim yüzümden mağdur oldu" dedi.

12 Mayıs 2000'de Topal'ın katil zanlıları olarak gözaltına alınan iki iş ortağı ve üç Özel Timci'yi, savcılık yerine Ankara'ya göndererek "görevi kötüye kullandıkları" ve "görevi ihmal ettikleri" gerekçesiyle yargılanıp beraat eden dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ve Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal'ın kararın Yargıtay tarafıdan bozulması üzerine yeniden yargılanmasına karar verildi.




Sedat Peker

Rizeli bir aileden gelen ülkücü baba Sedat Peker, 1970 yılında Sakarya'da doğdu. "Köroğlu" lakaplı Peker, Almanya'da büyüdü. Peker'in adı ilk olarak "uyuşturucuyla mücadele eden baba" olarak duyuldu, daha sonra Susurluk Raporu'nda geçti.

Peker'in organizasyonunda işadamlarından tehditle para topladıkları, zorla tahsilat yaptıkları ve işyeri kurşunladıkları belirlenen, aralarında açığa alınan bir astsubayın da bulunduğu 11 kişi gözaltına alındı.

Peker, Barmen Oğuz Atak'ın sırtında "Allah" dövmesi bulunduğu gerekçesiyle öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle uzun süre arandı. Polisin Atak'ın öldürülmesini azmettirmek ve çete olaylarına karışmaktan aradığı Peker, oğlunun doğumunda kendilerini ziyaret eden, çiçek ve telgraf gönderen dostlarına teşekkür için gazetelere verdiği ilanlarda eşiyle birlikte görüldü.

1997'de Rize'de kaçakçı Abdullah Topçu'yu öldürmek suçundan savcı karşısına çıkan ve serbest bırakılan Peker'in iki adamı, aynı davadan müebbet hapse mahkum oldu. Peker gibi ağabeyi Vedat Peker de bir işadamına silah zoruyla senet imzalatmaktan gözaltına alındı. Peker'in talimatıyla çete oluşturdukları iddiasıyla yargılanan dokuz sanıktan dördü tahliye edildi.

Tehditle tahsilat yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve benzeri suçlardan yedi ay boyunca aranan Peker, teslim olacağını bildirerek 19 Ağustos 1998'de Romanya'dan Türkiye'ye getirildi. İstihbarat birimlerinin çalışmaları sonucunda, Peker'in, adı gizlenen bir Antalya milletvekiliyle doğrudan bağlantısı olduğu saptandı.

Peker, tutuklu bulunduğu sürede Bayrampaşa Cezaevi'nde krallar gibi yaşadı. Rokfor peyniri başta olmak üzere birçok lüks yiyeceği koğuşuna getirten Peker'in cezaevine soktuğu eşyalar arasında kokoreç makinesi da vardı. Kaldığı 50 kişilik koğuşun tabanını halıfleksle kaplatan, duvarlarını boyatan Peker, tuvaletlerin kırılıp yapılmasını istedi ve bunun için gerekli malzemeyi sağladı. Cezaevinde yüz koyun kestirip tutuklu ve hükümlülere dağıtan Peker, çanak anten, video, CINE 5 dekoderi, ekmek kızartma makinesi ve dikiş makinesi gibi isteklerine ise cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.

İstanbul DGM Savcılığı, Ekim 1998'de Peker ve adamları hakkında 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Bu davadan yargılandığı sırada duruşmada ilginç açıklamalar yapan Peker, "Eski bir milletvekili bana mesaj göndererek, 'Mahkemede fazla artistlik yapmasın' dedi. Her şeyi size anlatmak istiyorum çünkü ben bunları anlatmazsam şüpheli bir şekilde intihar edebilirim" dedi. Peker, 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999'da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün cezaevinde bulunun Peker, "sanal bir çete yaratıldığını" ileri sürdü.

Tahliye edildikten sonra basına açıklama yapan Peker, MHP'li olmadığını söyleyerek, siyasi görüşünün pantürkist - turanist olduğunu belirtti. Tahliye edildikten sonra basına demeçler veren Peker, özel yaşantısıyla ilgili açıklamalar yaptı. Çok mutlu bir evliliği olduğunu söyleyen Peker, "Ben kadını tanrı misafiri olarak kabul ediyorum. Annesini, babasını, her şeyini bırakarak size geliyor, sizin onu korumanız gerekiyor. Anne babasının sevgisini vermeniz gerekiyor. Gayet düzgün bizim yaşantımız. Herkes eşime soruyor, 'Seni dövüyor mu?' diye. Eşim gülerek anlatıyor, 'Yok, dövmüyor' diye" dedi.

Söylemez Çetesi
Söylemez Çetesi olarak anılan ve yaralama, adam kaçırma ve alıkoyma gibi organize suçlar işlediği belirlenen çetenin elemanlarından emekli astsubay başçavuş Mehmet Faysal Söylemez, Jandarma Üsteğmen Can Köksal, Dr. Mehmet Sena Söylemez, ve Fevzi Şahin, Haziran 1996'da Adana - Pozantı TEM Otoyolu'nda güvenlik kuvvetleriyle girdikleri silahlı çatışma sonucu ele geçirildi.

Sanıkların sorgulamaları sonucu elde edilen bigiler doğrultusunda yapılan operasyonlarda olayla ilgili olduğu tespit edilen ikisi Kara Kuvvetleri Komutanlığı mensubu, üçü Hava Kuvvetleri Komutanlığı mensubu, biri Jandarma Genel Komutanlığı mensubu olmak üzere toplam altı askeri personel, üç emniyet mensubu ve yedi sivil, toplam 16 sanık yakalandı.

Operasyonlarda yedi tabanca, 14 şarjör, 300 fişek, 50 gram C - 4 patlayıcı, iki parça C - 3 TNT, üç fünye, 186 bin 900 DM döviz ve 155 milyon lirayla ele geçirildi.

Soruşturma sürerken, Söylemez kardeşlerin beyin takımını oluşturduğu çete üyelerine yardım ettiği, bu kişilerden rüşvet aldığı iddiasıyla yargılanan ve gıyabi tutuklu olarak aranan, asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Deniz Gökçetin, Asayiş Şube eski Müdürü Sedat Demir ve Cinayet Bürosu eski Amiri Erdal Durmaz iki ayrı operasyonla yakalandı.

Son yılların en büyük suç organizasyonu iddiasında polis, asker, sivil karışımı, 25 kişilik Söylemez Kardeşler Çetesi'nin ordudan ve emniyetten destek gördüğü, Suriye Gizli Servisi ile bağlantılı oldukları öne sürüldü.

Çeşitli illerde yaptıkları öne sürülen 13 eylemden dokuz ayrı dava açıldı. "Çete kurmak" suçlamasının yöneltildiği 25 kişilik davanın tutuklu sanıkları ilk duruşmada tahliye edildi. Ardından Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Ömer Çetinsaya'nın gasp edilmesi, polis memurlarının silahlarının gasp edilmesi ve Sait Aydın'ın ölümü olayıyla ilgili davada da tahliye kararı çıktı.

Ancak Aralık 1997'de karara bağlanan bu davada mahkeme, tutuklu sanıklar Mehmet Faysal Söylemez'i zorla adam alıkoymak, zorla senet imzalattırarak hisse devrini gerçekleştirmekten suçlu bularak, 18 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırdı. Ahmet Söylemez de zorla adam alıkoymak ve senet imzalattırmak suçlarında yardım etmekten 9 yıl 2 ay ağır hapis ve polise silahla direnmekten de 3 ay 10 gün hapis cezasına mahkum oldu.


Nurullah Tevfik Ağansoy

Ülkücü görüşü benimseyen Ağansoy'un adı, 80 öncesinde aralarında Prof. Dr. Ümit Doğanay cinayetinin de bulunduğu 13 cinayete karıştı.

Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan'ın 1994'te vurulmasına Alaattin Çakıcı'yla birlikte adı karıştıktan sonra yurtdışına kaçtı. 30 Ağustos 1995'te Almanya sınır kapısında sahte pasaportla yakalandı.

Türkiye'ye geldikten sonra Çakıcı'yla arası bozuldu. İstanbul Adliyesi'nde görülen davanın duruşmasında Çakıcı'nın adamı olduğu ileri sürülen bir kişi tarafından düzenlenen suikast girişiminden son anda kurtuldu.

Ağansoy, 28 Ağustos 1996'da Bebek'teki Deniz Taksi Cafe'de uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayda, polis memuru Celal Babür ve sanatçı Selçuk Ural'la aynı masada oturan Gülçin Balaban adlı bir kadın ile saldırganlardan Recep Çiçek de öldürüldü.


Uğur Kılıç Özpolat
Yeraltı dünyasının ünlü ismi Dündar Kılıç'ın kızı. Uğur Kılıç, Dündar Kılıç'ın ilk eşinden 12 Eylül 1965'te doğdu. Babası tarafından "yeraltı dünyasından uzak tutulmaya çalışılan" Uğur Kılıç, dokuz yaşında silah kullanmaya başladı, iyi bir eğitim almasına rağmen öğrenimini yarıda bıraktı.

20 Mart 1981'de Lise birinci sınıftayken babasının karşı çıkmasına rağmen Adanalı gece kulübü sahiplerinden İhsan Özbizerdik'in oğlu Uğur'la evlendi. Çakıl Müzikholü'nde gerçekleştirilen muhteşem bir düğünle dünyaevine giren Uğur Kılıç, evliliğinin birinci yılının sonunda Onur adında bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Onur'un doğumundan 1.5 yıl sonra ise Kılç, Gülistan adında bir kız çocuğu doğurdu. Ancak Gülistan'ın spastik doğması Kılıç Ailesi'nde büyük bir üzüntüye yol açtı.

Eşi Uğur Özbizerdik'in eviyle ilgilenmemesi nedeniyle oldukça sıkıntılı günler geçiren Uğur Kılıç, bir süre sonra bu evliliğini noktaladı. Babasının cezaevinde bulunması nedeniyle zor günler geçiren Uğur Kılıç, ikinci evliliğinde de babası Dündar Kılıç'la ters düştü. İlk evliliğinden 10 yıl sonra 21 Mayıs 1991'de yine yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Alaattin Çakıcı'yla evlendi.

Ölüme giden yol
Çakıcı'nın adının Civangate skandalına karışması ve Uğur Kılıç'ın konuyla ilgili açıklamaları evlilikte ipleri koparan nokta oldu. Engin Civan - Selim Edes ilişkisinde Alaattin Çakıcı'nın devreye girmesinde etkili olan "hatırlı kişi" gündeme geldi. Uğur Kılıç, 1 Ekim 1994'te Mali Şube'de verdiği ifadesinde "Hatırlı kişi Semra Özal" demesinin ardından evliliğine son noktayı koydu. Tek tanık olarak ifade verdiği mahkemede de Özal ailesinin tümüyle işin içinde olduğunu çekinmeden anlattı.

Çakıcı ve Kılıç, bu açıklamaların üzerine 4 Kasım 1994'te tek celsede boşandılar. Semra ve Zeynep Özal'la ilgili her gün basına yansıyan demeçler, Çakıcı'yla canlı yayında kapışmalar, ipleri iyice gerdi. Çakıcı alenen meydan okumaya, eşini öldürteceğini söylemeye başladı.

25 Ocak 1995'te Uğur Kılıç, çocukları Onur ile Gülistan ve Kürt İdris lakaplı İdris Özbir'in kardeşi olan Yusuf Özbir'in eşiyle Uludağ'a gitti. Kervansaray Otel'e yerleşen Kılıç, barda oturduğu sırada eski eşi Çakıcı'nın tetikçiliğini yapan Davut Yıldız tarafından üç kurşunla, oğlu Onur'un gözleri önünde öldürüldü. 30 yaşında hayata gözlerini yuman Kılıç, biri ileride annesinin yolunu seçen oğlu ve spastik kızını geride bırakarak bu dünyayı terk etti. Kılıç'ın, saldırıya uğradıktan hemen sonra kurtarılmak için kar motorsikletinin üzerinde kanlar içindeki fotoğrafları tarihe geçti.

Oğlu yolunu izledi
Kılıç'ın ilk çocuğu Onur, annesinin ölümünü yıllarca unutmadı. Dedesi Dündar Kılıç'ın himayesinde yaşamaya başlayan Onur'un adı dedesi öldükten sonra 1.5 yıl içinde üç olaya karıştı. Etiler'deki Friday's Bar'a girmesine izin vermeyen kahya Cenk Dikel'i, tabancayla cinsel organından henüz 16 yaşındayken vuran Onur, yaşının küçük olması nedeniyle, mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Arkadaşı Serdar Hacısüleymanoğlu ile Rumelihisarüstü'nde gittiği otoparka parketmesine izin vermeyen Önal Acar'ı bacağından vuran Onur'un üçüncü suçu ise daha büyük oldu. Onur'un üvey babası Alaattin Çakıcı'nın kardeşi Gencay Çakıcı ve beraberindeki Gönül Özyürek'in yaralanmasıyla sonuçlanan silahlı saldırıyı azmettirdiği belirlendi. Bir süre gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılan "küçük baba", halen bu üç suçtan yargılanıyor.

ALINTIDIR
www.ejdermafyasi.com Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol